7 Haziran 2012 Perşembe

Seni de oturtamadım yalnızlığımın masasına,

gel bir iki kadeh içelim diyemedim belki henüz ama anlıyorum ki sen zaten sarhoşsun. 
Anlıyorum ki ben, sevip de sevilmeyenlerin ilk yaratılanıyım.

Ben, Tanrı’nın aşkla doldurduğu diğer taraftan da iki çift sözü duymayayım diye insanların dilini körelttiği o malum aşkların adamıyım. 
Nasıl da hissediyorum içimin ağzını pencere deliğine dayayışını, yeniden gelen havadan kendine pay çıkartışını. Kalbim aklıma yol gösterir umursamaz bir yabancı gibi, kalbim o yola girmeye hevesli beş yaşındaki bir velet.

Eğer gösteremediysem seni tanımanın o müthiş ayağa kalkışını, içimde gitgide ateşlenen şenliği, çalan şarkıları, dans eden insanları,  bunları hissettiremediysem o an orada olduğumdandır. Hani sonra belki bir iki selam, bir iki açıklama cümlesine arkasından hafif bir gülümseyişim de olmuştur ama anlıyorum ki ben o geceden sonra senin dünyanda ölmüşüm. Hani aşk bu ya kendi dünyamı oraya benzetip aynı Tanrı’ya inanıyoruz sanmanın o hevesli ve gerçeksiz gününde sana ‘’sana aşığım’’ demenin peşine düşmüşüm.

Arkadaşları tek tek ölen bir yaşlı gibi hazırlıyorum şimdi kendimi, tıpkı onlar gibi biraz korkak, çokça yarım kalmış ve mecburum. O gece sevişirken, teninde çizerken yolumu ne kadar da aklımı kaybetmiş nasıl da ilk defa doğmuş gibiydim, öğrenmenin telaşından sana kendimi tanıştıramadım biliyorum. 

Biliyorum, şimdi bana ‘’gel’’ desen sakin adımlarla içime yürüyüp kendimi orada bulurum ve seninle tanıştırırım.

İstanbul, 03.01.2012 

 





Varoluşun bir cümle Alkım Uysal, iyi ki varolmuşsun.

4 yorum:

  1. Her yazına şapka çıkartılır. Yüreğine sağlık... Kitabın için de tebrikler.

    YanıtlaSil
  2. muhteşem bir yazı olmuş, çoğu insanın kalbine ayna tuttuğuna inanıyorum. tebrik ederim.

    YanıtlaSil